9 Eylül 2011 Cuma

POINT ZERO - SIFIR NOKTASI

Scroll down for English

SIFIR NOKTASI / 13 eylül - 19 Kasım 2011

artSümer Karaköy'deki yeni galeri mekânında Sıfır Noktasını sunar.

Sanatçılar: Antonio Cosentino, Ceren Oykut, Damla Tokcan Faro, Erdal Duman, Gözde İlkin, Gökçe Er, İnci Furni, Merve Çanakçı, Onur Gülfidan, Tayfun Serttaş


artSümer, Karaköy'deki açılış sergisini sanatçılarının belirlediği Sıfır Noktası ile gerçekleştiriyor. Sıfır Noktası, bienal ile eş zamanlı olarak iki yılda bir sıfırlanan gündeme bir gönderme: Keşfetmek ve koşullanmak arasında, unutmak ve hatırlamak hattında. Neredeyse ana karakterlerini yitirmiş, nötrleşmiş merkezler, kendinden kopmuş hikayeler, kesintiye uğraşmış tarih ve insanları üzerine.

Serginin sanatçıları kimi zaman iki uç arasında, karşıtlık ile, kimi zaman bağlamsız bir kendilikte mevcut sıfır kavramını aşındırıyorlar. Çizimlerinde kent kozmolojisini tepetaklak olmuş medeniyet fikriyle yorumlayan Ceren Oykut, İstanbul'un en eski buluntu alanlarından Yarımburgaz Mağarası'nın arkeolojik kazısını yapıyor bu kez. Kör bir noktada unutulmuş, üst üste binen katmanlarıyla zamansız, yersiz, boşlukta, yok bir alan. Antonio Cosentino ise hayal bir alana götürüyor izleyiciyi... Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanında betimlediği falezlere. Cosentino, bir anlatıyı tekrar üretirken, karakterinin adını değiştirerek aynı ama farklı bir yerde, aynı ama uzak bir hissi arıyor; üretilmiş kimlikler ve süregelen algılarıyla halleşerek... Gözde İlkin bu soruyu nüfus cüzdanıyla soruyor, kimliğin hükmü geçer görüntüsünü bozarak. Anne ve baba adı arasında, pembe ve mavi arasında, evli ve bekar arasında kimlik üzerine verilen sosyal, cinsel ve inanç hükümleri, ne derece tercih ettirilmiş, ne derece tercih edilmiştir? Dönüşümün kaydının tutulamadığı ara alanı gösteriyor. Kimliğin sıfırlandığı nokta, hükümsüz bir nokta.

Köklerle ve kökenlerle, tarih ve anlatımı üzerine çalışan Tayfun Serttaş, Beyrut'tan İstanbul'a yüzyılın ilk çeyreğinden kalan iki bebek arabası taşıyor. Kolonyalizm yıllarında Fransız ailelerin Beyrut sokaklarında bebeklerini gezdirdikleri arabalar, bu kez karşılıklı olarak ip güreşi yapan iki siyah adamı ağırlamakta. Farklı hafıza merkezleri arasındaki deneyim akışının hangi göstergeler üzerine bina edildiğini araştıran sanatçı, şu günlerde Arab Baharı’na tanıklık eden post-kolonyal dönemin döngüsel atmosferine ince bir selam veriyor. Bu karşılıklı iki imge gibi, ikilik üzerinden sıfırı arayan Damla Tokcan Faro'nun kadınları soyut bir zaman örgüsünde konuşlanıyor. Bulduğu hazır Art deco siluetlerini kullanan sanatçı bir araya getirdiği yaşlı ve genç kadınının 'kim'liklerini ve 'nerede'liklerini düşündürtüyor. Bu arayış izleyiciyi aynı fikrin tezahürü bir başka ikiliğe götürebilir: Merve Çanakçı, siyahlı beyazlı tanıdık bir Hello Kitty nevresiminde idealize edilmiş kedi portresinde tekil bir kediyi, bir tekiri resmediyor. İkisi de gerçek olmamakla birlikte, resmedilmiş bir tekir, seri üretimde basılmış bir kedi idealinden daha tek, daha kendine has, daha az aynı olabilir mi? Öte yandan m60 adlı silah, belki nevresim kadar seri üretilen ve dağıtılan bir nesne, bir başlangıç ve bitiş olabilir mi aynı anda? Erdal Duman'ın m60'ı, homojenleşen coğrafyalarda tarihin bittiği nokta olarak sıfıra bir cevap niteliğinde.

Figürlerini birbirleri ve etrafıyla çelişkide, adeta yoklukta resmeden Onur Gülfidan belki de tüm işlerinde bağlamdan bağımsızlaşmış figürler yaratarak bir sıfır noktası aramakta. Bu kez üst üste ilişkilendirdiği iki tuval arasında, seçenin beklentilerinde ve seçilenin vaatlerinde, her noktada sıfırlanan ve yeniden başlayan bir politik gündemle. Gökçe Er'in iki karakteri ise vaatlerini bulmuş bir dünyadan kaçmışlar gibi. "Her şey sıfır noktasına geldiğinde bir de ondan kaçma durumu ortaya çıkar" diyor sanatçı, "Kaçılan güzel, izole, az önce terkedilmiş bir yer..."

İnci Furni'nin noktayı kaçırmış personası ise -birçok eserinden aşina olduğumuz astronotu- başını kolları arasına kapıyor; tüm ikiliklerin ve anlam katmanlarının döngüsü aksine, sıfırdaki dünyasından kalkıp, gemilerini batırmaya gelmiş, tam tersi istikamette.

İki arada bir deredelikten, var olmak ile yok olmak arasındaki sonsuz döngüden, dön dolaşlardan, git gellerden yorulanlara bir nefes... Sıfır Noktası 13 Eylül'de artSümer'in Karaköy'deki yeni galeri mekanında izleyici ile buluşuyor.

.....................................................................................

POINT ZERO / 13 September - 19 November 2011

Artist: Antonio Cosentino, Ceren Oykut, Damla Tokcan Faro, Erdal Duman, Gözde İlkin, Gökçe Er, İnci Furni, Merve Çanakçı, Onur Gülfidan, Tayfun Serttaş

artSumer's opening exhibition in Karaköy is Point Zero, an exhibition conceived by the artists. Point Zero, simultaneous with the biennial, is a reference to the agenda that changes every two years: between exploration and conditioning, on the line between forgetting and remembering. It is about stories that lost their protagonists with neutralized centers and interrupted history with its people.

The artists included in the exhibition engage with the two extremes; sometimes with antagonism, sometimes a detached singularity, corroding the concept of zero. Ceren Oykut performs an archaeological dig of Yarımburgaz Cave, one of the oldest sites in Istanbul. A non-existent area in a blind spot, buried under layers of buildings, timeless, placeless, in the void. Antonio Cosentino takes the viewer to an imaginary space... The cliffs described by Ahmet Hamdi Tanpinar in his novel Huzur [Serenity]. Cosentino re-produces this narrative, changing the characters' names in the same but different space, searching for a feeling of closeness that is also distant, coping with produced identities and set perceptions... Gözde İlkin asks this question with her state ID, by ruining its legitimacy. Between the mother's name and the father's name, blue and pink, single and married, how much of the identification has been pre-determined by social, sexual and religious norms? She exposes the in-between area in which there is no recording. A moment where the identification has been zeroed, a moot point.

Tayfun Serttaş, who works with roots and origins, history and historical narratives, brings two strollers to Istanbul from Beirut, dating back to the first quarter of teh century. The strollers that the French used on Beirut's streets during the years of colonialism, now host two black men doing a tug of war. The artist, who researches the indicators on which experiential flows between different memory centers are constructed, subtly greets the post-colonial cyclical atmosphere now witnessing the Arab Spring. In parallel to the two images that confront each other, Damla Tokcan Faro seeks zero in dualities, situating women in an abstract web of time. The artist, who utilizes Art deco silhouettes that she found, makes the viewers think about the identities and whereabouts of old and young women. This search can take the viewer to another expression of the same idea, another duality: Merve Çanakçı's familiar black and white Hello Kitty quilt has an image of an idealized cat, a tabby cat. Although both are not real, could a singularly represented cat be more precious, more unique than a mass-produced cat? On the other hand, could an m60, a gun, mass-produced and distributed as widely as a quilt, be a beginning and an end at the same time? Erdal Duman's m60 is an answer to the end of histories in homogenized areas.

Onur Gülfidan, who paints figures who are in contradiction with each other and their surroundings, who exist in voids, seeks a point of zero by creating figures that are emancipated from context. This time, the artist has a political agenda that is zeroed and re-started, in the two canvases he positions on top of each other, the expectations of the chooser, the expectations of the chosen. Gökçe Er's two characters seem to have escaped a world in which they found what was promised to them. The artist says, "When everything comes to the point of zero, there is a situation of escaping that. The escaped is beautiful, isolated, a place just abandoned..."

İnci Furni's persona who missed the point—the astronaut we recognize from many of her other works—puts his head between his arms; he is going in the opposite direction, away from all dualities, all layers of meaning, leaving his world at zero, seeking to sink his ships.

A breath of air for those who are tired from the in-betweenness, existence and destruction, endless cycles, go-arounds, tides of back and forths. Point Zero meets viewers in artSumer's new gallery space in Karakoy on September 13th.

Hiç yorum yok: